25 Kasım 2022 Cuma

kader

Güzel konuşmuşsunuz ortadan sonadek. Etkileyici. Ses titreşimleriniz de anlatmadıklarınızı anlatıyor. "Özel hayatımı anlatma seviyesine inmeyeyim" gibi laf ettiniz. Ancak anlatma tarzınız anlattı. En iyi anlatış tarzı da bu. Tabii anlayanlara. Bunları tragediya yapıtı olarak da yazabilirsiniz. Tutarlı ve etkili olur ve kalıcı. Sadık Hidayet´in "Kör baykuş" romanını anımsadım. Tutku neler yaptırmıyor ki insana! Sevdiğin kişiyi, sevdiği kadını öldürte de biliyor tutku. Europides´in Medeya´sı gibi. Tutkularımızı düşüncelerimizin gücüyle yenemiyoruz. Düşüncelerimiz içimizden, tutukuların gücü doğadan, sonsuz uzaydan gelir. Kimileri, ya da inananlar "Tanrıdan gelir" diyebilir. Tanrısal tuzak. دامش ندیدم نا گهان در وی گرفتار آمدم» «چندین هزاران سال شد تا من به گفتار آمدم der Mevlana Yani "tuzağını göremedim ve giriftar oldum, yakalandım ve bin yıllar sürdü konuşmaya başlamam". Kendi başına, kendi yalnızlığında konuşma. Tutkuların güç kaynağı doğa sanki. Doğanın gücü, içimizde sıkışık biçimde bulunan, kara delik cazibe kuvveti gibi hiçbir çıkıntıya, çıkışı yol vermeyen ağır kitle. Işık kaçışına bile izin vermeyen içimizdeki mkara delik. Ama kara delikler galaksilerin de oluşumunda etkili. Kimi kez içini fışkırtılarla dışarı boşaltarak aşırı sıcaklıkta toz bulutları oluşturur ve sonra bin yıllar içinde bu toz bulutları sıkışarak yıldızlara, galaksilere dönüşürler. Işık saçarlar. Kara delik kendisi yok olduğunda yerinde bu yıldızlar, bu güneşler kalır. Doğanın gücü usun gücünden daha kuvvetli, korkunç yıldırımlarıya usun kuvvetini yenebiliyor doğadan kaynaklanan tutkularımızın gücü. En doğrusu uzak durmak, terk etmek ve tutkuların ağrı ve acılarıyla baş başa kalmaktır. Tutkularımızın, aşırı sevgilerimizin gücünü usun gücüyle yenemeyiz. Tehlikelidir. Yalnızlığın, muhteşem yalnızlığın direniş olanaklarıyla yenemezsek de denetleyebiliriz. Tutkularımızın deprem uçukları altında kalmış usumuzu belki kısmen kurtarabiliriz. Yalnız böylesine bizi yönlendiren, usumuzu susturan tutkularımızın zarar verme kuvvetini nötreleştire, hunsa edebiliriz diye düşünüyorum. Çünkü yalnızlığın gücü tutkuların saldırılarıyla diyaloğa girebilir. Yalnızlığın içinde, derinliğinde, derin kuyusunda içimize tepilen, tepinen tutkularımızın gücünü yaratıcı enerjiye dönüştürebiliriz. Çünkü yalnızlıkta tutkuların doğal gücünü ussal güce dönüştürmek mümkün olabilir. Hiçbir zaman iyileşmeyecek olan iç yaralarla bir yerde ussallığı deneme edimselliği. Belki yalnızca bu yolla tutkularımızın gücü olumlu ve yaratıcı enerjiye dönüştürülebilir. Peki ya rüyalar? Rüyalardan çıkmayınca? İşte bundan sonra son nefesimize denli kavrulup savrularak süren bir yaşantı. Saygılar değerli insan! Farsçanız ne ölçüdedir bilemiyorum. Ama bu anlattıklarınızdan etkilenerek büyük Hafız Şirazi´nin bir gazelinden başlangıç beytini yazmak isterim. İki mısraya sıkışmış bir alem mana. Neler dileriz, nelerle karşılaşırız tutkularımız, sevgimiz yüzünden. Aşk sözcüğünü fazla sevmiyorum. Onun yerine sevgi kullanılmalı Türkçemizde bence. Sizin için uygunsa aşk olarak okuyabilirsiniz. Evet sevgi! Bir iç yakılıştır. Yakınında olduğunda terk eder, uzaklaştıkça yaklaşıp yakar. Fuzuli şöyle der: "Gül temennasında derler bülbülün kavgalerin, Çünkü gülü gördükte dinmez, bilmezem kavga nedir?" Bülbül gülden uzak olduğunda can yakıcı konuşmalarına başlar, gülün yanında olduğunda değil- der. Uzaklık tutkularımızı söndürmez, alevlendirir, ama zararsızlaştırır. İç yakılışla devam eder. Hafız Şirazi anlatışına geçmeden Fuzuli anlatışını anlatmak isterim: Aşk ile riyaa değil muvafık, Rüsvaay gerek hemişe aşık. Gam merhalesinde kalmışım fert, Ne yaar, ne hemnişin, ne hemdert. Her kimdeki vardır istitaat, Derd-u gam-u mihnet-u kanaat. Oldur bu misafirette yaarım, Zevk ehline yoktur itibaarım. Husrev değilim ki, bana dilber, Şirin geh ola, gaah, Şekker, Ben yek cehetim tarikatimde, Tağyir işi yok cibilletimde. Bağlaadı iki gözün ki, kurem, Ehvaal-i cihana bişuurem. Halk oldu bu bahr-i HAYRETe garg, Ta halktan ola halıka fark. Şem´in ki, vücudu oldu ateş, Gönlü onun ateş iledir heş (hoş). (Evet, Şem´in ateşlenmesinden sonra yanmasından haz alması doğaldır, yakılarak ışık saçmak. Yakılması devrim, ışık saçması evrim) "Bulmuşum yanmakta bir haal, özge haali neylerim?" .... Evet Hafız Şirazi şöyle der: گفتم که خطا کردی و تدبیر نه این بود گفتا چه توان کرد که تقدیر چنین بو (Goftem ke hata kerdi-o tedbir ne in buud Gofta çe tevan kerd ke tagdiir çenin buud) "Söyledim hata ettin tedbir böyle olmamalıydı, Söyledi ne etmek olur, takdir öyle imiş!" Evet, böyledir işte. İçinde Savalan dağı (Bizim İranın kuzeyinde büyük dağ) büyüklüğünde ağrı ve acı taşımayan kişi olgunlaşamıyor da. Fuzuli şunu böyle anılatır: "Her dert olusa vaar dermanı, velii (fakat), Bidertlerin derdine derman olmaz." Aslında daha fazla yazasım vardır, ama bu kadarıyla yetineyim. Tekrar saygılar!

Hiç yorum yok: